Bir bayram daha kutlandı. Büyükler ziyaret edildi, elleri öpüldü, sevinçleri görüldü, büyükler dedim ama aslında geride kalanlar demem daha doğru olurdu. Ne yazık ki çoğu teker teker ayrıldı aramızdan birer fotoğraf albümünde kayıtlı gözümde canlı anılar bırakarak.
Geçmişe dönüp baktığımda tüm bilge gözlerin, deneyim saçan ellerin ve ders verici söz sahiplerinin geride kaldığını görmek benim için oldukça üzücü. Ailemizin o saygın bireylerinin teker teker aramızdan ayrılmasına şahit oldum istemeyerek. Küçük bir çocuk iken aldığım ilk haberi hatırlıyorum sabahın ilk saatlerinde kapımızın çalınışı ve dedemin vefatı.
İlk önce dedem aramızdan ayrıldı, kucağında oturur ve beyaz sakalı ile oynarken bana harçlık 5 lira veren, sabah namazını yürüyerek Kocatepe'de kılan dedem, artık yok.
Sonra anneannem, rahatsızlığı nedeniyle uzun koltuğun bir köşesinde sırtına dayanan yastıkla oturmak zorunda kalan, elinde örgüsüyle zaman zaman uykusuna teslim olan, beni pırlantam diye seven neşeli, güleryüzlü, anneannem, artık yok
Kolkola girerek pazar çantaları ile evin alışverişini yaptığımız daha sonra ise yorgunluk için demlediği limonlu çayına açık çay ile eşlik ettiğim babannem, artık yok.
Baş ağrısı için gripin alıp o koca ilacı nasıl içtiğine hayret ettiğim babamın kardeşi, amcam, artık yok.
ve babam
babam artık yok, söylediği şarkıyı "Bak oğlum baban ölürse bu şarkıyı söylerdi dersin bir gün " dediği ve benim bu düşüncesine öfkelenip nasıl konuşuyorsun baba diyerek kulaklarımı tıkadığım ve bugün o şarkısını bilmediğim, bana hayat veren babam, artık yok
Gençlik Parkı'nda kayıkla gezdiğimiz, dönme dolaba binerek Ankara'yı yukarıdan izlediğimiz, külahta dolgun dolgun maraş dondurması yediğimiz, sessizce maç izlediğimiz Arslan abim, artık yok
Her fırsatta elime aldığım süper poze'siyle gururlu, barut hakkı ölçtüğümüz, fişek hazırladığımız yüksek sesiyle ünlü, avcı Cevdet amcam, artık yok.
Küçük yaşta kaybettiği oğlunun acısını yüreğinden atamayan vefatında oğlunun yanına gömülmek isteyen Cavide halam, artık yok.
İsmi gibi küçük, veresiye defteri bol, Kanaat Bakkaliyesi'nden gofret, bisküvi, gazoz aşırdığım, evinden ud, keman sesini eksik etmeyen müzisyen dedem artık yok.
ve benim kurbanlıklarım artık yok,
Eskiden kurban bayramında koyunlar, kuzular her yerde olurdu. Sokaklar, köşe başları, boş meydanlar kurbanlıklar ile dolu olur satışları buralardan yapılırdı. Bende elimde küçük bir sopa ile koyunların arasına karşır tüm sürüleri gezer içlerinden en güzellerini seçer ve yanımda getirdiğim karpuz kavun kabuklarıyla beslerdim. Bu seçimimde koyununda bana göstermiş olduğu ilgi önem kazanırdı. Kimi benle hiç ilgilenmez varlığımı umursamazken kimi de gözlerini diker belkide aralarına giren bu yabancının kim olduğunu anlamak için yanıma gelirlerdi. Çekingen geçen ilk dakikalardan ve birbirimize karşılıklı güven duygumuzu kanıtladıktan sonra bir köşede oturan sürü sahibinden habersiz yem çuvalının yırtık köşelerinden çaldığım arpa ve buğday'ın paylaşımıyla dostluğumuz daha da pekişirdi. Yeteri kadar beslediğimi anlayınca başka sürülere gider aynı işlemi tekrarlardım, her sürüde sevimli bir arkadaş kesinlikle edinirdim.
İşte böyle bir anda seçmiştim onu sürünün en güzel yüzlü, en temiz koyunu, bir gözü kara diğeri beyaz, sırtı sarı boyalı. Ne kadar güzeldin. Ne olurdu benim olsan? Babama söylesem alır mıydı seni? Alsa benimle birlikte gelir miydin? Güzel güzel bakardım sana, evde beslerdim, birlikte koşup oynardık.
Gün sonunda eve koştum "Baba biz ne zaman koyun alacağız" dedim. Babam pek istemiyordu, gönülsüzdü, gözyaşlarına boğuldum, bizimde koyunumuz olmalıydı. Onunla dolaşacak, koşacak, su içirecek yemek verecektim evet bizimde koyunumuz olmalıydı herkes alıyordu, neden bizim de yoktu? Ve babam gözyaşlarıma karşı koyamadı el ele onu sarı boyalı seçimim ile tanıştırdım ve seçtiğim, gönlümü verdiğim koyun babamın bana en güzel hediyesiydi artık.
Harika bir duyguydu, çok sevinçliydim. Onu sürüden ayırdım bana alışık olduğu için pek inatçılık yapmadı yalnız biraz kararsızdı geriye dönerek sürüsüne bakıyor ve o ince sesiyle meliyor arkadaşlarını istiyordu. Birkaç adımda bir durup geriye baktığımız için pek yakında olan evimize gitmemiz zaman aldı. Kardeşimle birlikte yanından hiç ayrılmadık, ayrıldığımız zaman hemen bağırıp bizi çağırır yanına gidince susar ve yatardı. İlerleyen saatlerde direğe bağlı olan ipini çözdüm böyle bağlı olması bana göre değildi. Serbest olmalı birlikte yürümeli, koşmalıydık. Kardeşim ben ve koyunum yürümeye başladık. Birkaç adım atıyor, duruyor, başını kaldırıyor ve yavaş yavaş yürüyordu o durduğu zaman bizde duruyor kaçmasını yola çıkmasını engelliyorduk. Ancak böyle yürürken evden de uzaklaşıyorduk kardeşimle birlikte geri çevirme çabalarımız sonuç vermiyor, gücümüz ona yetmiyordu, geri dönme isteği de yoktu sadece bir istikamette gidiyor sürüsüne ulaşmak istiyordu adımlarımız hızlandı ve geldiği yolu tekrar alarak birden sürüsüne koştu ve aralarına katıldı. O kargaşada kaybetmiştim neredeydi? Kardeşimle birbirimize baktık, Ben şimdi ne yapacaktım? Nasıl geri gidecektik? Telaşlanmıştık.
Sürü sahibi, tekrar evine gelen misafirini iyi tanıyordu ve bize gülümseyen yüzüyle koyunumun yerini işaret etti.Onu sürüden ayırdı ve o anda nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde kardeşimin ve benim sesimi duyunca bize doğru hareketlendi biraz uzaklaşıp onu çağırınca koşarak peşimize takıldı, biraz önce sürüsüne katılmak için can atan koyunum şimdi seçimini bizden yana kullanmıştı. Bu dakikadan sonra kendisi için önemli olan bizdik. Artık birlikte Gaziosmanpaşa sokaklarında dolaşıyor, koşuyor bizi izleyen gözleri hayrete düşüyorduk. Kardeşimle birlikte bir ara saklanıyor ve onu hissettirmeden izliyorduk. Bizim olmadığımızı anlayınca telaşlanıyor, sağa sola koşuşturuyor meleyerek bizi arıyordu ve bizler çocuk ruhumuzla ortaya çıkıp kendimizi gösterdiğimizde hızla yanımıza geliyor ve bizde sarılmalarımızı, sevmelerimizi eksik etmiyorduk. Günün çoğunluğu böyle geçiyordu, akşam ise yuvası evimizin banyosuydu.
Her gün kapımızı çalan apartman görevlimizi geri çeviriyor ve soluğu yeni dostum ile sokakta alıyordum kararım kesindi o benim koyunumdu ve öyle kalacaktı. Bayramın ilk günleri bu şekilde neşeyle geçti ancak bayramın son günü... Evet o gün gelmişdi. Beni arkadaşımdan ayıracak olan apartman görevlimiz tekrar kapıyı çaldı ben yine hayır dedim, biz kestirmicez dedim, korkuya kapıldım, gözyaşlarına boğuldum ancak ne yaparsam yapayım artık onu koruyamayacağımı anlamışdım.
Yanında değildim, arkadaşlarım etrafımı çevirmişti, bağırıyor, meliyor beni çağırıyordu, bakamıyordum son bir cesaretle kafamı kaldırdığımda ise uzaktan ince bir kırmızılıktı gördüğüm.
Babamın gözyaşlarıma dayanamayarak aldığı, gözyaşlarımla seçtiğim o kurbanı yine hıçkırıklarma eşlik eden gözyaşlarımla uğurladım.
ve bir diğeri...
yıllar sonra yine bir kurban bayramında yanından ayrılmadığım, yokluğumu beni çağırarak dolduran, dedemin yanlış bir seçimi sonucu benim neşe kaynağım olan o koç, artık yok.
Sıcak ağustos ayı içerisinde serinlesin diye üzerine su tutulunca küçücük kalmış, aslında yaşına gelmemiş bir kuzuymuş, bu şekilde kurban olmazmış, nasıl sevindim anlatamam. Bir sene benim arkadaşım oldu, okul servisimin arkasından koştu, akşam geri dönüşümü bekledi, maç yaparken yanımda benimle top oynadı, bakkalın kasasından paraları yedi, mobilya mağazalarının vitrinine baktı, birlikte kendisine arpa, buğday almaya giderdik, dönüşümde biraz tuz ile renklendirdiğim menüsünü büyük bir iştahla yerdi. Evi olan kömürlükten her sabah aydınlığa çıkarken gözü kamaştığı için basamakta beklerdi, bende arkasında.
Bir akşam okuldan dönüşümde ise beni bekleyen yoktu. Bir araba geri geri gelirken....
Yine hıçkırıklar...
Evet bayramlar ilahi, bayramlar ruhani, bayramlar neşeli,
lakin ayrılıklar acı
Ahmet Muhip Dranas'ın dile getirdiği gibi,
Dışarıda bayram, bayram bize mahrem.