25 Ekim 2011 Salı

Cemal Süreya olmaca

Bahçelievler
7'nci cadde üzeri
24 Ekim iki binin onbiri
Öğlen saatleri

Güneş ana tasarrufta
Anne ve kız yanyana

Keşke çöpçü olsaydı da insan olsaydı

Sitem geliyor kulağıma

Ne güzel söyledin sen güzel kız
Öpmek istiyorum seni

İyi insan bulmak zor, sıkça kullanacağım bu sözü

Kim bilir kim karşına çıktı?
Sana neler dedi?

Hayallerini mi çaldı?
Keşke çöpçü olsaydı da insan olsaydı

Ne güzel söyledin sen güzel kız
Öpmek istiyorum seni

Çöpçü olduğum zaman değer vermeyeceğini bile bile.

24 Ekim 2011 Pazartesi

Van'da ekmek olmak


Gel vatandaş Van'da ekmek 2.5 TL
Kısa bir süre için.

Gel muhtaç vatandaş
Gel çıplak vatandaş
Gel aç vatandaş

Karnını doyur

İnsafsızlar,
Sizin adınızı bile anmak gereksiz.
Ekmek ile oynayan ellerinizi kurutmak lazım.

Gel vatandaş
Van'da ekmek 2.5 TL

Kısa bir süre için...

I used to rule the world


Waowww...

Bu şaşırma ünlemi bizim dilimizde değil.

Amerika Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın cep telefonununa gelen mesaja verdiği tepki. Kameraların kayıtta olmadığını sandığı bir anda şöyle devam ediyor.

"We came, we saw, he died" ve ardından gülüşmeler, bir zafer kazanmışçasına yukarı kaldırılan kollar,kendinden geçercesine kahkahalar.

Bu görüntüler kanımı donduruyor.

Dehşete kapılıyorum.

Anlıyamıyorum.

Bir insan nasıl bu kadar şeytanlaşabilir?
Bir insanın acıları üzerine, linç edilişi üzerine nasıl bu kadar ruhsuz kalabilir?

Sizin zaten insan olmadığınızı biliyorduk, ancak bu görüntüler ile tüm dünyaya kendinizi kanıtladınız.

Gerçekler farklıdır, doğrular farklı, gerçeklere yakın konuşmak gerekir.

Siz bir şeytansınız,
Bir Lucifer,

Şeytan'ın dahi aklına gelmez oyunlar oynadınız,

Siz bu dünyaya demokrasiyi, refahı, özgürlüğü değil, kötülüğü,yalanı,ölümü getirensiniz.

Pandora'nın kutusunu açan sizsiniz.

Size bildiğim en ağır kelimeleri kullanmak isterim, ancak aldığım eğitim, aile terbiyem sizin gibi düşünmeye, sizin gibi davranmaya engel olmakta.  

Ancak size bir çift söz de söylemek isterim.

Biz sizler gibi yetiştirilmedik, sizler gibi büyütülmedik. Biz insanlığın doğduğu topraklarda Anadolu'da yaşarız, Kibele, Artemis'dir bizim annemiz,10.000 yıldır bu verimli topraklar bizi yetiştirdi, suladı, besledi. En güçlü imparatorluklar ekti bu toprakları. En çetin savaşlarda akan kanlar suladı bu toprakları. BM binasının duvarlarını süsleyen o barış antlaşması da bu topraklarda imzalandı.

Biz bu topraklara at arabası yarışmalarıyla gelmedik, acıların en büyüklerini yaşadık, sizin gibi dağlarcası geldiler, geldikleri gibi geri de gittiler. Benim atalarım yiyecek ekmek, içecek su bulamadı, elindeki herşeyi, canını, kanını bu topraklar için akıttı. İhaneti de yaşadık, zaferi de, her türlü entrikaları gördük, hepsini de çok iyi biliriz.

Bu yüzden sizin özgürlük zırvalarınız bize işlemez, o sözlerin arkasında ki oyunları gayet iyi biliriz.

Benim bildiğim bahar çiçekle olur, kurşunla, bombayla, acıyla bahar'ın gelişini ilk sizde görüyoruz.

İnsanlık ile aranızdaki farkı anlamanız için size tarih dersi vereyim.

Belki bilmiyorsunuz ama sizin kullandığınız o cümleyi Sezar benim topraklarımda Zile'de iki bin yıl önce söyledi ve o çağlarda barbar acımasız sayılacak bir imparator bile sizin gibi öldürmek sözcüğünü ağzına dahi almadı.

İşte aranızdaki fark. İki bin yıldır insan olmayı öğrenemediniz.

Bizi arkamızdan vuran Arap'ları da gayet iyi tanırız,onları kışkırtanları da. Ünlü şairimiz Nazım HİKMET'in sözleri "Ateşi de ihaneti de görmüş bir milletiz." Merak buyurmayın, asıl özgürlük, asıl refahı onlara biz öğrettik. Bombayı, kurşunu değil, hoşgörüyü onlara biz sunduk. Kavga ettik, dövüştük, kardeş olduk.

Elbette Kaddafi'nin de yanlışları vardı, elbetteki bir diktatördü. Ancak o bir devlet başkanıydı, devletini yıllarca yöneten bir liderdi. İngiliz işbirlikçisi Kral İdris'ten ülkesini kurtaran o idi, Ömer Muhtar'ın takipçisi idi. Tarihte görülmemiş "Altın Nehir" projesiyle çölde devasa iki göl yaratarak ülkesinin ve Afrika'nın susuzluğunu gidermek isteyen o idi, ancak birleşen füze, top ve ihanete dayanamadı. Elbette ki Ulusal ve uluslararası arenada işlediği suçlar için mahkemede yargılanmalıydı. Belki  bu muhakeme sonunda hayatı sonlanacaktı ancak bu şekilde değil, kesinlikle değil.

Tüm dünyaya Kaddafi'nin sonu izletilir ve bizden olmayanın sonu böyle olur denilirken, benim dikkatim başka bir detaya takılıyor.

O yüzüğü çapulculardan alın, bir insanın onurunu iade edin.

Herşeyini aldınız, hayatını aldınız,

O yüzüğü çapulculardan alın,

O yüzüğü iade edin,

Ait olduğu yere,

Aşkına,eşine,sevdiğine...

Canlı yayında şeytanlar,

Umarım Pandora'nın kutusundaki kelebek bir gün gelir sizin de başınıza konar.




21 Ekim 2011 Cuma

Sonsuzluğa zorlu bir yolculuk

...yaşamak uzun sürmüyor, biliyorsun”  ve şöyle devam ediyor“
... insanlar uzun zaman ölü kalabilmeye hazırlanmak için yaşarlar...”
bu cümle üzerine düşünüyorum
“uzun zaman ölü kalabilmek” 
 Anladığım şu; 
ölümden sonra yaşayabilmek, yaşatılabilmek.
Bunu başarabilir miyiz?
Dostoyevski “İnsan ölümünden sonra 100 yıl yaşar” der.
Eğer kalıcı bir eser bir anıt bırakmadık isek, bizleri yaşatacak olan, mezarımızı ziyaret ederek   çiçeklerle süsleyecek olanlar  bizi hayatta tanıyanlar olacaktır, yakınlarımız, kardeşimiz, abimiz, eşimiz, çocuklarımız, şanslı isek torunlarımız.  Bizi hayatta görenlerden sonra ise ziyaretçilerimiz giderek azalacak, mezarımızın yeri unutulacak, çiçeklerimiz solacaktır, kısacası bir insan ömrü zaman , sonrası ...
Sonrası...
Yüzyıllık yalnızlık.
Bu satırlar beni ebediyete taşır mı? Bir iz bırakabilir mi? Ölümümden yüzyıllar sonra da hatırlanmama yardımcı olabilir mi? Düşük bir ihtimal. Ancak, üstün sözlerin sahibi, Nobel Edebiyat ve iki Pulitzer ödülü sahibi  William Faulkner bunu başarabildi. Tıpkı diğer büyük ölmeyen yazarlar gibi eserleri ile günümüzde yaşamaya ve gelecekte de var olmaya devam edecek.
Bu yazar,
"Aşkı kitaplara soktukları iyi oldu, yoksa belki de başka yerde yaşayamayacaktı." diyen yazar
Bu yazar,

"Geçmiş asla sona ermez, hatta geçmez bile." diyen yazar
Döşeğimde Ölürken. (As I Lay Dying) William Faulkner. Çeviri Murat Belge. İletişim Yayınları. 214 syf. Kitabı okumayı bitirdiğimin ertesi sabahı  dedemin vefatını annemin titreyen sesleri ile öğrendim. Annem gözyaşları içinde, bana çok sevdiği babasının vefatını bildiriyordu. Dedem cumhuriyetimiz ile yaşıt  88 yaşında çalışkan, genç bir delikanlı. Türk Sanat müziği aşığı kemanı ve ud’u ustalıkla çalan romantik bir müzisyen bir besteci. Hepiniz onu “Çedene türküsü” ile yakından tanıyorsunuz aslında.
Ekin ektim çöllere de yoldurmadım ellere
Onbeşinde yar sevdim de sevdirmedim ellere
Çıt çıt çıt çıt çedenede sar bedeni bedene
Dünya dolu yar olsa da alacağım bir tane.

Ekin ektim bitecek de
Sevdan bana yetecek
İkimizin sevdası da
Ölene dek gidecek.

Ananeme yazmış, ilk sevdiğine...
Ve dedemi duyguyla, onca yaşanmış yılların saygısıyla toprağa verir,üzerini sessizce sonsuzluğa örterken 24 şehit haberini alıyorum. Ölümler sonlanmıyor, keder bir kez daha sarıyor bedenimi.
"Döşeğimde Ölürken, William Faulkner. Vefat eden annelerinin vasiyetini yerine getirmek için çıkılan zorlu bir yolculuk. Annenin vasiyeti ise ait olduğu toprağa Jefferson’a  gömülmek,  vasiyeti yerine getirmek , ilahi topraklara ulaşmak için çıkılan bu yolculukta karşılaşılan zorluklar, yıkılan köprüler, zorlu nehir geçişleri, kaybolan katırlar, çimento ile tedaviye alınan kırık bir bacak, istenilmeyen kasabalar  ve sonunda ödünç alınan kürekler ile bedenin huzura, yolculuğun ise sona kavuşturulması.  
Addie Bundren ölümünden sonra yaşatılacağı toprak olarak  Jefferson’ı seçti, dedem Mehmet Özdiş'in seçimi ise annesinin yanı oldu. 88 yaşında tekrar annesinin Zeynep Özdiş’in sıcak kucağı ve şefkatli kollarına koşan genç bir delikanlı, annesinin saf sevgiye açılan kollarında sonsuz huzuru seçti.  
Tom Robbins “Parfümün Dansı” adlı romanını Tanrı Pan’ın dayanılmaz kokusunu gizleyecek olan üst notayı, saklı notayı içinde barındıran patlıcan ile başlatır ve “Patlıcan ile başlayan hikaye şeytanla biter” der.
Ben ise hikayemi ölümle başlattım
Umarım mutlu sonla biter.

Huzur içinde yatın dedecim
Huzur içinde yatın ölmeyen şehitlerimiz.