Venüs güzeller güzeli Afrodit tüm ışıltısıyla göz alıcı ve Jupiter tanrılar tanrısı Zeus elinde şimşeği ile Afrodit'in peşinde.
Rutin giden bir akşam üstü, servis camına dayadığım başımı yukarı doğru kaldırınca bambaşka bir hal aldı. Bizlere uzak mı uzak diyarlarda iki sevgili buluşmuş mutlulukları yüzlerine vuran ışıkla tescilli, bizlere naz yapar gibi dans etmekteler.
Onların milongası güneş ufkun ötesine geçer geçmez başlıyor, biz insancıklar işlerimizden ayrılmış eve gitme telaşı içindeyken onlar bu telaştan çok uzakta kendi hallerindeler. O kadar yakınlar ki sanki çok uzun bir hasretin ertesinde kavuşanlar gibi sıkıca sarılıyorlar birbirlerine, konuşacak çok şeyleri olmalı, ancak uzun mu uzun bu sonsuz boşlukta birlikte olabilecekleri zaman kısıtlı. Zaman her ne kadar biz dünya için işliyorsa da onlar da akrebin ve yelkovan'ın birbirini kovaladığı bu çemberin içinden çıkamıyorlar, tek yönlü de olsa gidilecek yolları, dönülecek eksenleri var ama bunca uzay işleri içinde kendilerine zaman ayırabilmeleri ne mutlu.
Dünyamız hem kendi ekseninde hemde yörüngesinde şaşmaz seyrine devam ederken bizlerde ışığa uçan pervaneler gibi kendi kadranımız etrafında dönüyoruz, her geçen zaman aslında bizde biraz yanıyoruz.
Etrafıma bakıyorum, bir tek ben miyim bu güzelliği gören? Tek ben miyim yanan? Neden kimse bir an olsun gökyüzüne bakmaz? Yerçekimine bu kadar mı yeniğiz? Bekliyorum, seyrediyorum ilk keşfimden bu yana akrep yelkovanı defalarca kovaladı, saatler günlere, günler haftalara döndü değişen bir paradigma yok hala kimse onların farkında değil.
Ben ise her akşam bu milongaya katılıyorum onlarla birlikte bende eşlik edebildiğim kadar dans ediyorum.
ve dayanamadım, bu kayıtsızlığın dışında, kendimle aynı yöne bakacak birini aradım
ve Gamze'ye seslendim
Gamze, sen Jüpiter ve Venüs'le tanıştın mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder